17 Mart 2016 Perşembe

KURUCUNUN KIZI-AMY ENGEL-KİTAP YORUMU


Kitabın Gerçek adı:The Book of Ivy
Kitabın Türü:aşk,yetişkin,genç,distopya
Kitabın Sayfa Sayısı:272
Kitabın Yayınevi:Yabancı Yayınları

Dehşet verici bir nükleer savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri büyük ölçüde yok edilmiş,sadece küçük bir grup hayatta kalmıştı.Geriye kalanları kimin yöneteceği konusunda Lattimer`lar ve Westfall`lar arasında çıkan savaşı Westfall ailesi kaybetmişti.Ve beş yıl sonra barış ve kontrol,her yıl yapılan bir törenle,kaybeden tarafın kızları ile kazanan tarafın erkeklerinin evlendirilmesiyle sağlanmaktaydı.
Bu yıl benim sıram gelmişti.

Benim adım Ivy Westfall ve görevim ve görevim basitti:Başkan`ın oğlunu,müstakbel kocamı öldürmek ve Westfall ailesinin gücünü geri kazanmasını sağlamak.
Ama görünen o ki,Bishop Lattimer ya çok yetenekli bir oyuncu ya da ailemin iddia ettiği gibi kalpsiz,zalim bir çocuk değil.Hatta beni bu dünyada gerçekten anlayan tek kişi bile olabilir.Ama kaderimden kaçmama imkan yok.Ben Westfall mirasını geri alacak kişiyim. 

Çünkü Bishop ölmeli.Ve onu öldüren ben olmalıyım...

ÖVGÜLER

'Etkileyici ve iyi düşünülmüş bir dünya,merak uyandırıcı bir başlangıç,cesur bir kahraman.'

-KIRKUS REVIEWS

'Güçlü karakterler,karmaşık ilişkiler,politik entrikalar ve ihanet,kitabı elinizden bırakmanıza engel olacak; daha fazlasını istemenizi sağlayacak.'

-SCHOOL LIBRARY JOURNAL

'Düşündürücü,dokunaklı ve seksi!Okurlar Kurucunun Kızı`nı bitirmek için gecelerini gündüzlerine katacaklar ve dudaklarında Bishop Lattimer`ın adıyla uykuya dalacaklar.'

-MEL,ERİN VE REGINA READ-A-LOT`DAN REGINA

'Kurucunun Kızı`ında bir distopyada arayacağınız her şey var:tüyler ürpertici olay örgüsü,heyecan verici karakterler ve her kelimesi özenle yazılmış bir hikaye.'

-INSIGHTFUL MINDS REVIEWS`DEN KRIS

'Bu romanı o kadar sevdim ki iki oturmada yalayıp yuttum.Ani bir aşk yok!Aşk üçgeni yok!
Ve en iyisi anlatıcının sağduyusu var ve bunu kullanıyor!Yavaş yavaş gelişen aşk inandırıcı ve Ivy ve Bishop`ı kolayca anlayabiliyorsunuz.Heyecanla ikinci kitabı bekliyorum.'

-MAGNA MANIAC CAFE`DEN JULIE

'İlk romanıyla Amy Engel okuduğum en iyi distopya romanlarından birini yaratmayı başarmış.Elden bırakılması imkansız.'

-BIBLIOPHILL,PLEASE`DEN KAYLA

Merhabalar.Bu sefer sizlere Yabancı Yayınlarından Kurucunun Kızı`nı takdim ederim.
Roman da iki gencin zoraki evlenip hem şehirlerindeki adaleti sağlaması için evlendiği genci öldürme planlarıyla başlıyor.Kız evlendikten sonra kocasını da aynı mevzudan şikayetçi olduğunu anlıyor.Ama genç kız kocasını öldürmek zorunda.
İlerleyen bölümlerde genç kız kocasının çekimine kapılıyor.Ve öldürme planından vazgeçip kendisini feda ediyor.



Kitabın yorumunu çok kısa tuttum.Çünkü konunun tamamını anlatmamak için,daha fazlasını kitap da bulabilirsiniz.Ben kitabı açıkçası kendime göre farklı buldum.Benim tarzıma göre daha değişik.Aşk romanlarını sevdiğim için...Bu demek değildir ki aşk konusu geçmiyor.Tabi ki de aşk var.Hatta çok iyi anlatılmış konusundan sapmadan.Kitap her haliyle güzeldi.Şunu itiraf edeyim.Kitabın 7.bölümlerine doğru pek umduğumu bulamadığımı zannettim ama okumaya devam edince kitap beni sürüklemeye başladı.Bir de kapağının ciltli ve beyaz olup üzerinde altın sarısı renginde yazılması.Ben ilk defa görüyorum beyaz ciltli bir kitap...Yabancı Yayınları gerçekten çok iyi bir kitap çıkarmış.
Kitabın 2.serisine de okuyacağım.Merakla...Neyse çok uzatmadan ben kitabı beğendim ve herkese tavsiye ederim.



Yazarın diğer romanı:
  1. Devrimin Kızı




16 Mart 2016 Çarşamba

AHMET BATMAN-BANA İKİMİZİ ANLAT-KİTAP YORUMU

Ahmet Batmanın yazmış olduğu Bana İkimizi Anlat romanı Destek Yayınlarının Aralık 2014 yıllarında basmış olduğu bir deneme türüdür.Roman da Ahmet Batman,yaşanamayan aşklar üzerine,anlamlı cümlelerle ve etkileyici anlatım tarzıyla okuyuculara sunmuştur.

Karakterimiz Rüzgar Demirsoy annesi ve dedesiyle birlikte yaşamaktadır.Küçük yaşda babasını bir kazada kaybetmiştir.Yan komşusu Yağmur Atalaya aşık olmuştur.Bu aşk 8 yaşındayken bisiklet çarpışması sonucu oluşmuştur.Rüzgar karakteri daha çok içine kapanık,pek fazla arkadaşı olmayan,ama içinde düşündüklerini,konuşamadığı duyguları yazıya döken,aşkı için şiirler yazan,kitap okuyan ve Yağmuru karşılıksız seven bir karakterdir.Yağmur ise ailede tek kızdır ve rüzgarla samimi bir arkadaşlık kurmaktadır.Ama kendisi arkadaşlıktan öteye geçmemektedir.Berker adındaki sevgilisiyle beraberdir.Berker ile araları kötü olduğu zamanlarda hep rüzgarın yanına gelerek ondan destek ve ilgi bulmaya çalışmaktadır.

Rüzgar üniversiteyi bitirmiş ve şirketlerinin başına patron olarak geçmiştir.Ama rüzgarın aklı Yağmur dadır.Aşkını bir türlü itiraf edemediği için sürekli içindeki duyguları kağıtlara aktarmaktadır.
Rüzgar Yağmura olan aşkını aha fazla içinde saklamanın anlamsız olduğunu düşünürek Yağmura açılır Yağmur dan bir karşılık alamaz.Bu durum karşısında Rüzgar akşam vakti kafasını dağıtmak için evi terk eder.Sabahleyin eve geldiğinde annesini koltukta yatarken bulur.Annesinin koltukta uyuduğunu düşünüp onun için sürpriz bir kahvaltı hazırlamaya başlar.Fakat annesini kahvaltı için kaldırmak istediğinde ellerinin buz gibi olduğunu ve öldüğünü görür.Rüzgar yıkıldığını düşünmeye başlar.Annesinin onun için bıraktığı kutuyu bulur ve içindeki gerçeklerle yüzleşir.Annesinin gerçekte annesi olmadığını gerçek annesinin doğum sırasında ölüp babasının da kendisine bakamayacağı için doktorları Müberra Hanıma yani şimdiki annesine verdiğini öğrenir.Bu olay Rüzgar için son nokta olur.Buradaki yaşamını arkada bırakıp Bozcaada ya yerleşir.Herkesden uzaklaşmış bir şekilde hayatına devam etmektedir.Hatta kendine internet üzerinden bir blog açıp Mecaz Adam adı altında aşkını,duygu ve düşüncelerini yine yazıya döker.

Rüzgar artık kendi kimliğinden Mecaz Adam kimliğine bürünmüştür.Bloguna yazdıklarını herkes takip etmektedir.Takipçilerinden birçok mesaj gelirken bir gün mesajlarının içinde Yağmur dan mesaj geldiğini görür.Yağmurla yapmış olduğu mesajlaşmalar sonucunda Yağmurun Berker den ayrıldığını,Rüzgara haksızlık yaptığını,her gün rüzgarın gelebileceğini düşündüğünü öğrenir.Rüzgar artık Yağmurdan ikisini anlattığını görünce eski yaşamına ve Yağmura geri döner...

Ben kitabı çokk ama çokk beğendim.Kitabın içindeki sözler,Rüzgarın Yağmura yazmış olduğu mektuplar harikaydı..Bu sözleri defterime not ettim.Evett...Benim gibi aşk romanlarını okumayı sevenlere tavsiye ederim.Dolu dolu bir aşk için bence bu kitap okunur...

Yazarın diğer romanları:

  1. Soğuk Kahve
  2. Sabah Uykum 
  3. Korkma Kalbim







10 Mart 2016 Perşembe

SABAHATTİN ALİ-KÜRK MANTOLU MADONNA-KİTAP YORUMU

Sabahattin Alinin yazmış olduğu Kürk Mantolu Madonna 1943 yılında yayımladığı bir romanıdır.18 Aralık 1940-8 Şubat 1941 tarihleri arasında Hakikat gazetesinde 'Büyük Hikaye' adı altında  yayımlanmıştır.Kitap 160 sayfadan oluşup Yapı Kredi Yayınları tarafından basılmıştır.Kitap da kendi halinde yaşayan bir adamın karşı tarafa duyduğu aşkı konu almıştır.

Hikaye bir gencin çalıştığı yerde bulunan iş arkadaşı Raif Efendiyi kendi bakış açısından anlatmasıyla başlar...
.
Romanın baş karakteri Raif Efendi içine kapanık,dış dünyayla bağlantısı olmayan,çekingen,kendi hayatını içinde yapayalnız yaşamış bir karakterdir.Hayatında devamlı hor görülmüş,sesini kimselere duyuramamış ve uğradığı bütün haksızlıklara boyun eğmiştir.İstemediği bir hayatı yaşamaktadır.Evlidir ve ailesiyle beraberdir.Ailedeki bütün fertler kendisinin var olup olmadığından haberi yoktur.Hayatındaki vazgeçilmez anısını hiç kimselere anlatamamış,bir deftere yazıya dökmüştür.

Babasının sabunculuk mesleğini öğrenmesi için Berline göndermesiyle işler karışır.Sanata olan ilgisiyle Berlinde sanat galerilerini dolaşır.Bir gün dolaştığı sanat galerisinde bir kadının portresini görür.Portredeki kadını hiç görmediği halde aşık olur.Hayallerini kurduğu kadına çok benziyordu.Kürk mantosunun içinde çok zarif ve çok naiftir.Bu portre daha önce hissetmediği duygularının dışarıya vurmasını sağlıyordu.Raif Efendi hemen tabloda,tablonun sahibinin ismini bulmaya çalışıyordu.Tablonun Maria Pudere ait olduğunu buldu.Tabloya hayran dolu gözlerle her geçen gün bakmaktadır.Hiç sıkılmadan,usanmadan her gün tabloyu dolu dolu izlemeye gelmektedir.Bu sırada da dışarıdaki gözlerin farkında değildir.Bir gün tabloyu seyrederken yanına bir bayan gelir.Bayan tablonun sahibi Maria Puderin ta kendisidir.Raif efendinin tabloya haran hayran bakması hoşuna gitmiştir ve merak edip Raif efendiyle tanışmıştır.Raif efendi başta ondan pek hoşlanmamıştır.Kendisiyle dalga geçtiğini düşünür.Konuştuğu kişinin tablonun sahibi olduğunu öğrenince hayatı biranda değişir.

Marianın karakteri Raif efendiye göre daha farklıdır.Maria kendisinin özgür yetiştiğini,canının istediği her şeyi yaptığını anlatır.Kendince kadınların ezilmemesi gerektiğini düşünür.Erkeklerin kadınlara karşı takındıkları tavrı hiç sevmez,kadınların da erkekler gibi aynı haklara sahip olduğunu düşünür.Raif Efendi için farklı bir karaktere sahip olsa da ikisi de çok iyi arkadaş olurlar.Beraber sanat galerilerine,orkestralara giderler.Raif Efendi Berlini pek fazla bilmediği için Maria kendi sevdiği mekanları ve Berlinin kendince önemli yerlerini gezdirir.Raif Efendi Mariayı çok sevmektedir ama Maria Raife açık açık kendisine aşık olmadığını sadece arkadaş olarak kalmak istediğini söyler.Raif Efendi ilk başta hayal kırıklığına uğrar ama kendisi için bu bir engel değildir.Çünkü hayatında ilk kez kendisini anlayan,bu şekilde hislerini yoğun yaşadığı bir zaman olmamıştır.Yine de her şeye rağmen arkadaşlıklarını dolu dolu yaşarlar.Bazı kitaplarda olduğu gibi bu kitapta da hikayenin sonu kötü biter.


Raif Efendi babasının öldüğüne dair bir mektup alır.Bu sebep den dolayı Havrana yani asıl yaşadığı yere geri dönmesi gerekmektedir.Mariadan ayrılmak hiç istemez.Mariayla mektup sayesinde birbirlerine haber vereceklerine dair söz verirler.Raif Efendi işleri yoluna koyduktan sonra onu da yanına alacağını söyler.Bu nedenle Raif Efendi bir gözü arkada Havrana gider.Havranda onu hiç umursamayan,daha doğrusu aileden biri olarak görmeyen ailesi yani ölen babası miras olarak bakımsız bir zeytinlik bırakmıştır.Zaten Raif Efendinin para da pul da gözü yoktur.Bu arada Raif Efendi Mariadan haberler alır.Her mektubunda Maria  güzel bir haberin olduğunu söyler.Raif Efendi defalarca ne haberi olduğunu sorduysa da Mariada defalarca geldiğimde öğrenirsin diye Raif Efendinin merakını dindirmeye çalışır.

Raif Efendi bi zaman sonra Mariadan mektup alamaz olur.Bu durumu kötü düşünmez tam tersi kendisinden sıkıldığını, vazgeçtiğini düşünür.Raif Efendinin hiç istemediği kendisini yalnız hissettiği yaşamı burda başlar.Sevmediği bir kadınla evlenir.Raif Efendi tam on yıl sonra bir akşam Ankara sokaklarında Marianın akrabasını yanında küçük bir kız çocuğuyla görür.Mektupların kesildiğini,işin aslını o zaman anlar.Maria ağır bir hastalık sonucu hayatını kaybeder.Mektuplarda devamlı söylediği güzel haber ikisinin canından,kanından bir kız çocuğunun olduğunu söyler.Maria doğumdan birkaç ay sonra ölmüştür ve o zaman anlar Raif Efendi karşısında duran küçük kızın aslında onun kızı olduğunu...
Evet arkadaşlar ben bu kitabı çok beğendim ve isteyerek büyük bir heyecanla okudum.Kitap günümüzdeki romanlara nazaran geçmiş dönemlerde yazıldığı için anlatım tarzı,hikayede kullanılan bazı kelimeler farklı.Bu kitabı sizlerde okuduğunuzda fark edeceksiniz.Eğer hala okumadıysanız hemen okumanızı tavsiye ediyorum.Herkesin rafında mutlaka bulunması gereken bir kitap.

SABAHATTİN ALİNİN DİĞER ROMANLARI

  • Kuyucaklı Yusuf (1973)
  • İçimizdeki Şeytan (1940)
En kısa zamanda bu romanlarıda okuyup sizlere yorumlamak istiyorum

4 Mart 2016 Cuma

LAURA FLORAND-ÇİKOLATA HIRSIZI KİTAP YORUMU




Kitabın Adı:Çikolata Hırsızı
Gerçek Adı:The Chocolate Theif
Kitabın Yazarı:Laura Florand 
Sayfa Sayısı:360
Yayınevi:Yakamoz Kitap
ARKA KAPAK 
Corey Çikolata Fabrikasının varisi olan Cade Corey yeni bir gurme lezzet arayışı içindedir.Bu hayalini gerçeğe dönüştürmek için tüm dünyanın tanıdığı bir çikolata ustası olan Sylvain Marguis ile görüşmek ve onu ikna etmek umuduyla Parise gider.Ancak yaşanacaklar Cadenin kafasında kurduğu senaryoya uyum göstermeyecektir.
Parisin gizemli ve sıcacık atmosferinde şekillenen bu macera kesinlikle okunmaya değer!
Okurken buram buram çikolata kokusuyla dolucaksınız...


Merhaba arkadaşlar bu sefer sizlere çikolata kokusuyla geldim.Laura Florandın yazmış olduğu çikolata hırsızı iki tane ünlü çikolata sahibi kadın ve erkeğin etrafında oluşan aşkını konu almıştır.Roman Kasım 2015 de baskıya girmiş ve okuyucularla buluşmuştur. Kitapta konu Paris de geçtiği için Fransızca kelimelere çokça yer verilmiştir.Anlatım tarzı da akıcı ve etkileyicidir.Kitabı okurken insanlara hayal gücü kazandırır.Hayal ettikçe çikolata ustası gibi hissedersiniz..Kitabın kokulu da olması kitabın ayırıcı bir özelliğidir.

Kitabın Konusu:Corey çikolataların sahibi Cade Corey  çikolatalarına farklı bir lezzetle buluşturarak insanlara sunmak istiyor.Bunun içinde dünyanın en ünlü çikolatacısı Marguis çikolataların sahibi Sylvain Marguisle görüşmek üzere Parise gider.Ama işler hiç umduğu gibi gitmez.Sylvain Marguis çikolatalarını Corey çikolatalarıyla birleştirmek istemez.Cade buna çok sinirlenir.Çünkü ondan bu kadar da sert tepki beklemiyordur.Corey çikolataların geçmiş de çikolata hırsızlığıyla suçlanması Cadenin biraz işini zorlaştırır.Ama Cade ne olursa olsun kararından asla vazgeçmez.Bu sırada Cade Sylvain Marguisin cazibisine karşı koyamaz.Ondaki çikolata kokusuna,güçlü ellerine,spatulayla mermerde çikolatayı vuruşuna hayran kalır.Sylvain de Cadeye karşı boş değildir ama temkinlidir.Belki Cadenin, çikolatalarına sahip olmak için ondan hoşlandığını zanneder.Ama bu şüpheleri boşunadır.Sylvain bir sabah laboratoire geldiğinde heryerin karışık ve dün akşamdan yaptığı çikolata kutularının sayısının eksik olduğunu görür.Galiba çikolata hırsızı arkasında izler bırakarak kaçmıştır.

Sizce Sylvain Marguis`in Çikolata Hırsızı Kim?

Kitabı büyük bir zevkle okudum ve bitirdim.Konusu daha önceden de dediğim gibi çok güzel.Kitabın konusu kadar kapağıda çok güzel.Kapağın iç kısmı harika çizilmiş.Herkese okuması için tavsiye ederim.Bide kitabı okurken yanınıza çikolata almayı unutmayın.Okurken insanın canı çikolata çekiyorda...


Sana sımsıkı sarılıp sonsuza kadar öyle kalabilir miyim?
O kadar insan arasından bana gelmen,bu dünyadaki en büyük şansım.
Bir sevgiyi anlamak bir yaşam harcamaktır.
Bazı mutluluklar kelebekler gibidir,tutamazsınız.Ellerinizin arasından uçup gitmesine izin vermeniz gerekir.


Bunlarda benim kitapta bulduğum önemli notlar...

Baksanıza kitabın iç kısmı ne kadar güzel,çizenin ellerine sağlık...

28 Şubat 2016 Pazar

SARAH JİO YEŞİL DENİZ KABUĞU (KİTAP YORUMU)

Sarah Jio bu kitabında bir kadının başından geçen,geçmişte yaşadığı aşk hikayesini ve gelecekteki aşk hikayesi arasında sıkışıp kalmış ince çizgiyi konu almıştır.



İlk olarak kitabı özet geçecek olursam...

Kailey Ryan`la nişanlıdır.Eski sevgilisi Cade`yi görünce hayatı biranda alt üst oldu.Çünkü kailey Cade`yi hayatından çıkarmıştı.Çıkarmak zorundaydı.Geçmişinde Cade bir hayalet gibi onun hayatından çıkmıştı.Kailey bunu hiçbir zaman beklemiyordu.Cade`yi çok seviyordu.Aşkı onla tatmıştı.Onsuz bir hayat düşünemiyordu.Aralarındaki bağ dünyanın en saf ve en temiz aşkın bağıyla bağlıydı onlar için.Cade `de ondan farksız değildi,o da Kailey`i kendinden bile çok seviyordu,kendi canını feda edecek kadar.Ama Cade o tutku dolu aşklarını da alıp Kailey`nin hayatından gitmişti.

Kailey Cade`nin arkasından çok ağlamışti.Hayatı mahvolmuştur.Öldü kelimesini düşünmek bile Kailey`i paramparça ederken gerçeğine asla katlanamazdı.Ama mecburdu.İlerleyen günler bunu gösteriyordu.Kailey hayatına devam etmek zorundaydı.Ryan adında genç,yakışıklı bir iş adamıyla nişanlandı.Onu çok seviyordu.Yada öyle sanıyordu.Takii o geceye kadar Cade`yi gördü.Şok oldu.Onu hiç beklemiyordu.Öldüğünü sanmıştı.Hatta yasını bile tutmuştu.Bu olamazdı.Gördüğü kişi Cade`y di yada gözleri kendisiyle bir yanılsama oynuyordu.Ama bu kişi Cade`ydi,niye böyleydi.Üstü başı tozlu,sakalları uzamış,gözleri yorgun ve hüzünlü...Kailey`nin içi acıdı.Eski aşkını böyle dışarlarda yapayalnız bırakamazdı.Acilen müdahale etmesi gerekiyordu.


İlk önce kendisini Cade`ye tanıttı.Cade ona boş gözlerle bakıyordu ve yüzü yara bere içindeydi.Başının üstünde bir şişlik vardı.Kailey çok korktu ya başından hasar aldıysa yada daha kötüsü  bir travma atlatıp hafıza kaybı yaşıyorsa diye düşündü.Kailey dur durak bilmeden Cade`yi de alıp hastaneye gitti.Cade`ye hemen müdahale edildi.Beyin tamoğrafisi çektiler ve yüzündeki çizikleri sardılar.Sonuca bakılınca Cade bir kaza geçirmiş ve hafıza kaybı yaşamıştı.Kailey ona her şeyi hatırlatacaktı.Cade'yi bir rehabilitasyon merkezine aldilar ve günden güne iyileşme gösterdi.Hafızası yerine geldi tabi hepsi Kailey sayesindeydi.

Kailey bu arada araftadır.Bir yanda onu çok seven nişanlısı diğer yanda kalbini çalan eski sevgilisi...Kailey kalbinin sesini dinleyip Cade'yi seçecek yada nişanlısıyla beraber bir düğün maratorununa girecektir.Kailey burda kalbinin sesini dinlemeyi tercih eder ve Cade'ye hafızasını geri getirir.Cade'nin hayatını çalan en yakın arkadaşı james'i öğrenirler.

Her şey hallolmuştur.Cade geçmişini ve Kailey'i hatırlamıştır ve hayatını Kailey'le bütünleştirir.Çok mutlulardır hatta bir bebekleri bile olucaktır.James yani Cade'nin en yakın arkadaşı duyduğu pişmanlıkdan dolayı yaptığı düzenbazlıkları polise anlatarak hapsi boylamıştır.

Ama bu hikayenin sonu daha farklı biter.Cade bir süre sonra hayatını kaybeder ve Kailey sonradan hayatını onu çok seven eski nişanlısı Ryan'la evlenir.

Gelelim şimdi benim yorumlama kısmıma...

Kailey gençliğinde hem çok iyi hem de çok 
kötü bir hayat yaşamıştır.İyi tarafları Cade'yle tanışıp aşkı bulması.Sevdiği insanla güzel mutlu anlar yaşaması.Kim böyle bir aşkı yaşamak istemezki...Günlerini onu severek,özleyerek,onu özleyerek,onun kokusunu koklayarak,nefesini yüzünde hissederek yada sabah gözlerini açtığında sevdiği adamın kollarında uyanması...Daha birçok güzel yönlerinden bahsedilir.
Kötü tarafıysa Cade'nin hayatından bir anda çıkıp gitmesi.Kailey'nin kalbini söküp atması.Bir bakıyosunuz sevdiğiniz adam ortalıklarda yok.Tam bir yıkım...Arkasından hiç bir iz bırakmadan.Şuanda bir empati kurun içinizden düşünün siz ne yapardınız.Kiminiz salya sümük ağlar.Kiminiz amann banane kendi kaybeder benden güzelini mi bulcak,Kiminiz daha farklı düşünebilirsiniz.İşte Kailey de Cade'nin arkasından ağladı.Üstelik yasını bile tuttu.
Herkes hayatında acı tatlı aşklar yaşar ama ne olursa olsun hayatına kaldığı yerden devam etmelidir.

Kailey de hayatına devam etmek zorundaydı.İlerliyen zamanlarda hayatına biri girer ve hayatını onunla bütünleştirmeye karar verir.Ryan'la nişanlanır.Birkaç hafta sonra evleniceklerdir.

Bir akşam yemeğe çıkarlar.Restorantın önünde nişanlısını beklerken ansızın geçmişini görür.Cade...Bir dakka burda araya giriyorum ama size soru sormak istiyorum.Empatiye tekrar bir geçiş yapın ve aklınızdan düşünün.Siz bu durum da ne yapardınız??

Bu gözleri asla unutamazdı Kailey.Aşkla bakan gözleri ama şuan ona doğru boş bakıyordu.Beyninden çarpmışa dönmüştü.Öldüğünü düşündüğü bu adam şimdi tüm vücuduyla sapa sağlam karşısında duruyordu.Üstü başı kirliydi.Üzerinde kendine bol gelen ceket vardı.Saçları uzamış ve sakalları birbirine karışmış haldeydi.O an aklına bir soru takıldı.Sevdiği adam neden bu haldeydi.Kim yapmıştı bunu ona.Aklına biranda Ryan geldi ona ne dicekdi.Ona anlatıcakmıydı her şeyi...İçini bir acıma duygusu ele aldı.Yıllarca sevdiği bu adamı bu halde bırakamazdı.

Ben Kailey nin yerinde olsaydım.Bu bir kamera şakasımı diye etrafıma bakınırdım.Düşünsenize yıllarınızı versiğiniz adam biranda ortadan kayboluyor.Aylar belkide seneler boyunca ortaya çıkmıyor.Bir akşam karşınızda yıllarınızı verdiğiniz adam tanınmıcak bir hale bürünmüş.İçler acısı...

Kailey Cade'ye ilk başta kendini tanıttı ama Kailey'i tanadı.Tek bir olaydan tanıdı.Oda geçmişlerinde beraber yaprırdıkları bir dövmecide "TOUJORS" yazısı türkçede "DAİMA"anlamında demek.Birbirlerine söz verdikleri yazı.Daima beraber olmak,daima sevmek...


Hayatta yaşadığımız bazı anıları unutabiliriz.Mesela bir aizemer hastalığı...Ama hayatın üzerimizde bıraktığı etkileri asla unutamayız.Bu dövmede olur yada bir çizik...✒✏

Kailey Cade'yi de alıp hastaneye gitti.Cade'ye ilk olarak beyin tomografisi çektirmek istedi.Çünkü beyninde bir hasar olabileceğinden şüpheleniyordu.Doktor Cade'yi kontrol etti ve beyninde geçici bir hafıza kaybı gördüğünü açıkladı.Kailey'nin korktuğuu başına gelmemişti.Doktor Cade'nin rehabilitasyon merkezine yatırılırsa iyileşme sürecinin daha iyi olucajını söyledi.Kailey de bu fikre katılıyodu.Çünkü Cade'nin şuan bir hayatı yoktu.Eski Cade değildi.Kailey evinde bakabilirdi ama Ryan nişanlısı hoş karşılamazdı ve düğün vakitleride yaklaşıyordu.

Burda Kailey'i tebrik ediyorum.Cade geçmişini koparmış olsada onu dışarlarda yapa yalnız tek başına bırakmadı.Onunla tek tek ilgilendi.Kim olsa aynı şeyi yapmazdı.Banane benim derdim değil benim nişanlım var bana karışmasın.Hem beni terk etmeden önce düşünseydi.Derler.Helal olsun valla...

Kailey aklında düşüncelere daldı.Ryana'a söylesinmi yoksa saklasınmı.Nasıl karşılar.Ne tepki alır.Sonunda Ryan'a söyleme kararı aldı.Beklediği tepkiyi almadı.Tam tersine anlayışla karşıladı.Kailey çok rahatladı.Çünkü iki ara bir derede kalmıştı.

Evet arkadaşlar soruyorum size bu devirde kim böyle bir durumu hoş karşılar.Açıkcası ben karşılamam tamam hastane olayında karşı çıkmam ama ilerlerse karşı çıkarım.İnsanların yarısından çoğu karşı çıkar bence benim fikrim.Sanane elin adamından-kadınından tarz,ında...

Kailey günden güne aklına gelen soruların cevaplarını bulamıyordu.Cade'yle ilgilene ilgilene kalbindeki Cade aşkını gömdüğü topraktan tekrar yeşeriyordu.Onu her ziyaret edişinde tohum git gide filizleniyor.Bir ağaca dönüşüyordu.Kailey Cade'yi bir kez daha kaybedemezdi.ona duyduğu aşkın bittiğini sanıyordu ama yanılsamadan ibaretmiş.

Kailey'nin Ryan'la arası açıldı ve ipler koptu.Ryan'ın son kez onu seveceğini ve bekleyeceğini söyledi.Kailey üzerinden bir ağırlığın kalktığını hissetti.Artık Cade'yle aralarında bir engel kalmamıştı.

Yine ben size söz hakkı veriyorum.Hangi adam Ryan gibi olabilir??Bence kimse olamaz yada olanlar illaki vardır ama olmayanlar daha fazla...

Devam edelim.Bir süre sonra Kailey ve Cade hayatlarını birleştirir.Kailey'nin bir bebeği dahi olacaklardır.Mutlu mesut yaşarlarken Cade'nin hayatını mahvedenin en yakın arkadaşı James olduğu ortaya çıkar.James Cade'ye ihanetler etmiştir.Tabi bunların hepsini Kailey ve Cade'ye anlatıp polise teslim olur.Vicdanı el vermedi yazık...
Kailey ve Cade Big surda yaşamaya karar verirler.Çünkü Kailey'nin annesi ve babası orada tanışmıslardır.Oranın anlamı Kailey için çok büyüktür.

Her aşk illaki mutlu sonla bitcek değil ya....Her insan bir gün ölümü tadacakdır.Cade de Big sur kumsalında hırçın dalgalar yüzünden hayatını kaybetmiştir.Kailey için ne kadar acı bir şey...Annesi ve babası bu kumsalda tanışıp evleniyolar.Kailey de aynı kumsalda hayat arkadaşını kaybediyor.Allah kimseye göstermesin.

Sonradan ortaya  Ryan çıkıyor.Kailey bir başka erkeğe aşık olsa bile Ryan onu sevmekten hiç vazgeçmedi.Beraber mutlu bir hayat sürdürüceklerine inandılar.

                              YEŞİL DENİZ KABUĞU HİKAYESİ 
Kailey'nin dedesi savaş sırasında Bretondaki bir kumsalda eşine az rastlanan yeşil deniz kabuğu bulmuş.Bunu bulan kişinin hayatında güzellikler,iyilikler olacağı inanılırmış.Büyükbabası da Kailey'e gençlik yıllarında vermiş.Torununun da hayatına şans getirsin diye.


Hikaye burda bitiyor.Bence anlamlı dolu dolu bir aşk hikayesiydi.Okurken çok beğendim.Sizlerinde okumanızı tavsiye ederim.




20 Şubat 2016 Cumartesi

Açılış...

Merhaba...Bu benim ilk yazım ve çok heyecanlıyım.Açıkcası ne yazıcağımı kestiremedim ama şimdilik bunlar aklıma geldi.İlk olduğu içinde acaba ne yazsam yada nasıl yazıyım,bu konuyu kullansam ilginç olurmu yada komik duruma düşermiyim gibi şeyler...Baktım böyle düşüne düşüne olmuyor bir yerden  başlıyayım  dedim.Yazıma başlamadan önce benim bu bloğu açmamda bana yardımcı olan ve benim sorularımı içtenlikle cevaplayan seulkitapcisina burdan çok teşekkür ederim.
İşte bende bir blogeer açtım.kendi düşüncelerimi,okuduğum kitapları,kitaplar hakkındaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmayı çok istiyorum.İnşallah umduğum gibi olur.Belkide kimse bu yazıyı görmicek ve belki kendi kendime yazıp okuyacam ama olsun bu da iyi en azından düşündüklerim,aklımda kalanlar benim sayfamda...
Neyse çok uzattım sanki...
Size kitapların benim hayatımdaki öneminden biraz bahsetmek istiyorum.Aslında tam olarak kitaplarla buluşmam lise son sınıfta oldu.Çok geç dimi bencede. Ama bunu yeni yeni farkedebildim.
İçinizden belki düşünmüşsünüzdür eskiden kitap okumadın mı? Tabi ki okudum.Bende eskiden herkes gibi kitapları sıkıcı bulurdum.Ama şimdi daha farklı buluyorum kitapları.Büyüdükçe anlamaya başladım kitapların konularını,kurgularını, içindeki saklı hazineleri...Galiba yaş ilerledikçe insanın anlama kapasitesi genişliyor yada ben öyle düşünüyorumdur.Hani derler ya zararın neresinden dönersen kardır.Ne zaman farkettiğin önemli değil ister18 yaşında farket ister 40 yaşında önemli olan kitapları farkedebildiğindir bence.Ama erken fark edersen daha karlı olur.Kitaplar benim arkadaşım,yoldaşım,sırdaşım gibidirler.Onlar bana sayfalarını açtığında bende onlara bir kucak dolusu sevgimi açarım.Evet yanlış duymadınız sevgi. Toprağa  yeteri miktarda su dökersen o kadar verim alırsın. Kitaba da aynısı.Ona ne kadar sevgini verirsen, ne kadar nazik davranırsan ondan aldığın hazinede o kadar büyük olur.Algıladığımız konular, kurgular, karakterler de büyük olur.Kitap okumak gerçekten bambaşka bir haz,duygu...Gerçekten şunu büyük bir mutlulukla söylüyorum iyi ki kitaplarımı farkedebilmişim.Ve bundan sonra onları bırakmaya hiç niyetim yok.Onlarsız bir hayat çölde susuz kalmak demekdir.
Benden bu kadar yazım kısa oldu biliyorum.İllaki hatalarım ve kusurlarım vardır.Umarım beğenirsiniz çünkü ben beğendim ve çok memnunum...
Bunlarda benim kitaplarım ...